
Demokratikleşmenin kıstası daha fazla özgürlük, daha fazla hak ve daha fazla katılımcılıktır. Bu kıstaslar demokrasinin temel nosyonlarıdır. Tanzimat fermanıyla başlayıp I. meşrutiyete uzanan ve ülkeyi batı standartlarına kavuşturmayı hedefleyen demokratikleşme sürecinde öyle bir noktaya geldikki saydığımız demokrasi kıstaslarını adeta hiçe sayan bir siyasi anlayaşın dikteleriyle karşı karşıyayız.
Demokratik açılım adı altında Kürt vatandaşlarmıza verilmek istenen ayrıcalıklar bir demokrasi yaptırımından çok Osmanlı'nın çökmesinin en önemli nedenlerinden biri olan kapütülasyonlar silsilesine benziyor. O dönemde Osmanlı'yı günden güne eriten bu kapütülasyonlar şimdi kimlik değiştrerek modern çağın bir oyunu olarak karşımıza çıkıyor. Bu oyun tehlikeli bir şekilde ülke bütünlüğüne birlik ve beraberliğine darbe vurmak için tüm kozlarını oynuyor.
Evet. Bakıldığında ortada bir sorun var. Fakat bu sorun hiçbir şekilde Kürt vatandaşlara, Türk vatandaşlardan daha az hak tanındığı sorunu değildir tabii ki. Çünkü bu topraklarda Türkler'in siyasi, ekonomik ve bireysel hakları neyse Kürt vatandaşınında odur. Anayasasıyla, bağımsız yargısıyla (?), mahkemeleriyle, sosyal ve kamusal kurumlarıyla herkese eşit bir muamele uygulanmakta. Türkiye Cumhuriyeti kimliğine sahip herkese eşit haklar tanınmakta. Anadolu topraklarındaki Türk egemenliğinden beri de en doğal hakları olduğu için Kürtler her haktan yaralanabiliyor. Fakat Kürt halkının nüfus olarak yoğunluk kazandığı Güneydoğu'da ne yazıkki Atatürk sonrası devlet politikaları sonucu bir dengesizlik meydana gelmiş, yetersiz yatırımlar sonucu bölgede ekonomik ve sosyal sorunlar ortaya çıkmış. Doğuda süregelen feodal sistem, geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan vatandaşı sömürmüş; derebeylik, tarımla uğraşan insnaları tarımdan uzaklaştırmıştır. Çünkü ağalar çiftçiyi ekonomik yönden sömürerek onların kazancını minimuma inidirmiştir. Atatürk bu sorunun bilincindeydi ve o dönemde güneydoğudaki feodal yönetimle mücadele edildi. O dönemde feodal sistem neredeyse tamamen ortadan kaldırıldı. Bu sistem maalesef Adnan Menderes döneminde tekrar ortaya çıktı. ve günümüze kadar geldi.
Şimdi sorunu ana hatlarıyla ele alacak olursak güneydoğudaki varolan siyasal, sosyla ve ekonomik sorunlar pkk adı altında bir terör örgütünü doğurdu. 1984 yılından itibaren başlayan terör saldırıları günümüze kadar geldi. Terörizmin kirli ve kanlı yüzü onbinlerce vatan evladının canını aldı. Devlet bütçesinden her yıl milyarlarca dolar, terörle mücadele için kullanıldı. Hem manevi hem de maddi yönden yıpratılmaya çalışıldık. Bu süreçte dış güçler pkkya hep destek verdi. Ekonomik ve silah yardımlarıyla pkk ayakta tutuldu. Fakat birşeyin farkında değillerdi. Bu topraklarda terör hiç bitmeyecek olsa dahi bir karış toprak verilmeyecekti. Amaç açıkça ortada. İstikrararsız bir ortam yaratarak ülkeyi yıpratmak ve bölmek.
Tekrar demokratik açılıma dönecek olursak hükümetin kapı kapı dolaşarak destek toplamaya çalıştığı Kürt açılımı Amerika'nın da desteğiyle ülkeyi etnik yönden ayırıştırılması için atılıcak ilk adımdı. Yüzyıllar boyu bu coğrafyada kardeşçe yaşayan farklı kültürel ve etnik gruplar şimdi birbirine düşman edilmek istenmekteydi. Nedeni çok açık. Böylesine önemli bir jeopolitik ve jeostratejik konuma sahip olan ülke topraklarında istikrar istenmiyor. Geçmişte bunu sağ-sol çatışmalarıyla, mezhepsel çatışmalarla yapmak istedikler, şimdi ise demokratik açılım adı altında yapmak istediklerini kim inkar edebilir. Bu oyuna Türk Milleti olarak düşmememiz gerekir ve eminimki düşmeyeceğiz. İnsanlara gayet normal bir olguymuş gibi tanıtılmak istenen demokratik açılım aslında ülkenin bölünmez bütünlüğüne, Misak-ı Milli sınırlarına uzun vadede yapılmak istenen açık bir saldırıdır. Bir ayrışırma, çözünme hareketidir. Bakıldığında ortaya konan somut temellere oturtulmuş bir paket de yoktur. Acaba çerçeveyi çizecek cesaretleri mi yok? Tepkilerden mi çekiniyorlar? Şuanda yaptıkları, toplumu kabüllendirme sürecini işletmeleri. Ancak bilmeleri gereken birşey var; Atatürk'ün ülküsünü, ideolojisini, düşüncelerini sonsuza kadar yaşatacak ve benimsemiş topluluğu ortadan kaldırmadan istediklerini yapamayacaklar.
Kürt sorununun böyle demokratik açılım paketleriyle hiçbir şekilde çözülemeyeceğini bilmiyorlar mı? Biliyorlar. Çözüm ne mi? Çözüm ancak Güneydoğu'da yapılacak yeni bir yatırım ve kalkınma projesindedir. Potansiyeli geniş, çerçevesi geniş, sınırları geniş kapsamlı bir projedir bu. Bu projenin ana hatlarını geniş bir perspektifte değerlendirmek gerekir.
Kürt sorununun ekonomik, sosyolojik ve psikolojik yönü Güneydoğu Kalkınma Projesiyle, siyasi yönü ise uygulanacak katılımcı parlementer sistemle karar alma süreçlerinin herkesin taleplerine açılması yoluyla olacaktır. Tek kimlik ama çoğulcu ve çok kültürlü demokratik bir platform. Görülecekki alınacak iktisadi ve siyasi çözümlerle Güneydoğu atağa geçecek, canlanacak, kalkınacak... Bu durumdan da şikayet edip ülkeyi kaotik bir ortama sürüklemek isteyenler olursa, açıklamalarıyla Güneydoğu'yu kürdistan sınırlarına dahil eden milletvekili müsvetteleri de dahil ülke topraklarına el uzatan herkes için bir Takrir-i Sükun yasası daha çıkartmak kaçınılmaz olur. Ama gel gör ki daha abdullah öcalan denen çocuk katilini asmaya cesaret edemeyen ve Avrupa'dan korkan sözde siyasetçilerimiz bir Takrir-i Sükun'u daha meclisten nasıl geçirir. İşte buraya bir soru işareti koymak gerek. O soru işaretini ise Atatürk'ün izinden gidenler ortadan kaldırmasını bilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder